Nereden çıktı ise, özellikle gençlerimiz arasında bir deyim dolaşıp duruyor: “Beyin Bedava!” İlginçtir ki bunu söyleyen hiç kimse, beyin üzerine biraz düşünmüyor. Bilim adamlarının yıllar önce beyne değer biçmek için bir araya geldiğini okumuştum. Ve hesap yapılır, kitap yapılır, 3 aşağı 5 yukarı derken pazarlıklar yapılır, nihayetinde beynin fiyatı çıkarılır: 300 trilyon dolar. Bu parayı “‘Beyni tekrar yapmaya kalksalar kaç lira para harcanması gerekir?” sorusundan hareketle yaparlar.
Biz her ne kadar böyle bol keseden atıp, beyin bedava desek de, işte bilim dünyası “hayır kardeşim, 300 trilyon dolar” diyor. Sıkı durun daha bitmedi. Bu, sıfır kilometre taze beynin fiyatı! Peki, içi kitaplarla, bilgilerle, hayallerle dolu beynin fiyatı kaç liradır? İşte bunun cevabını size bırakıyorum.
Hatırlarsınız, bu konuda Nasreddin Hoca’mızın muhteşem bir hikâyesi var:
Nasrettin Hoca, Akşehir pazarında bir adamın başına toplanmış olan kalabalığa yaklaşır. Satıcı elindeki kuşu satmaya çalışmaktadır. Kuşun fiyatı ise çok yüksek: Tam 50 Akçe… Yan taraftaki tavuklar ise 5 Akçe. Hoca, fiyattaki aşırı farkı bir türlü anlayamaz ve sorar:
“Hemşerim bu nasıl kuş ki 50 Akçe istersin?”
“Hoca efendi, bu bildiğin kuş değildir; bunun özelliği var.”
“Neymiş özelliği?”
“Hocam bu kuşa papağan derler ve konuşur.”
Hoca hemen eve koşar, kümesten hindisini kaptığı gibi pazara döner. Papağan satmakta olan adamın yanında durur ve yüksek sesle:
“Bu gördüğünüz kuş, sadece 100 Akçeye! Gel, gel!”
Herkesten çok, papağan satan şaşar bu işe ve sorar:
“Hocam 100 Akçe çok değil mi bir hindi için?”
“Sen 50 ye satıyorsun ama…”
“Dedim ya hocam, benim kuş konuşur.”
“Öyleyse, benimki de düşünür!”
Biz Nasreddin Hoca’nın bu bilgelik dolu hikâyelerine fıkra niyetine gülüp geçiyoruz ama bunlar, fıkralardan çok öte, engin bilgelik kültürünün birer fenerleri. Nasrettin Hoca, beynin, düşünmenin ne kadar değerli olduğunu anlatmak için o kadar basit ve güzel bir örnek veriyor ki, üstüne söylenecek hiçbir şey yok.
Bilginin değeri ölçülemez. Bir bilgi insanlık tarihini değiştirir. Dün, ağaçtan kafasına elma düşen Newton, “yerçekimi” diyerek ezelden ebede var olan bir bilgiyi keşfetmişti. Bu gün sosyal ağların evimizde, cebimizde, bilgisayarımızda olması ile her yerden dünyanın bilgisine ulaşabiliyoruz, paylaşabiliyoruz. Artık bilgiler kütüphanelerde tozlu sayfalarda değil, kullanılması için insanoğluna her köşe başından göz kırpıyor.
Gelin beynimizi bedava olmaktan kurtaralım. Ona gerçek, hak ettiği değeri verelim. Bize ihsan edildiği haliyle değil, dopdolu, pırıl pırıl bir beyin haline getirelim onu. Bilginin ruhunu hissedelim. Beynimizin her kıvrımının farkına varalım. Bu nasıl olur? Tabi ki beynin yapmayı en çok sevdiği işi yaparak olur: Düşünerek! Düşünmek beynin hakkını vermektir. Düşünerek, sorular sorarak, sorularımızın cevaplarını arayarak, gerçekten beyne sahip olmanın hazzını yaşayabiliriz. Yoksa böyle gelmiş böyle gider diyenlerden olursak, sürüden ayrılanı kurt kapar diyerek sürünün içinde bir koyun olursak vay halimize! Bu beyin, günü gelince bize öyle bir hesap sorar ki, işin içinden çıkamayız.
Beyin bedava değil sevgili dostlar, değeri dünyalara bedel. Bu kıymetli dostumuz, başımızın üstünde, bizim ona gerçek değerini vermemizi bekliyor. Beynimizi laf olsun diye başımızın üstünde taşımayalım, düşünerek ve onu bol bol kullanarak baş tacı edelim.
Sorular, cevaplar, fikirler, bilgiler, keşifler dolu beyin yolculukları diliyorum sizlere…
*
Adem Özbay
10 Şubat 2013, NY
Bir önceki yazımız olan Ya Atatürk başörtüsü taksaydı! başlıklı makalemizde atatürk ve başörtüsü, atatürk ve dindarlık ve baş neden örtülür hakkında bilgiler verilmektedir.